Müzik yapmayı deniyorum

Ben GarageBand’de müzik yapmaya başladım. Eğlendiğim ve kayıtlı looplar üzerinden yaptığım için güzel mi değil mi pek sallamıyorum, uygun bulduğum loopları kendime göre birleştirince kulağıma ne güzel geliyorsa onu yayınlıyorum. Üç tane yaptım, aşağıdalar:

 

 

Nico’cuğumla içe dönüş

ARKADAŞLAR BENİM ŞİLİLİ BEBİŞİM YAKIŞIKLIM YENİ ALBÜM YAPMIŞ NEDEN KİMSE HABER VERMİYOR?

Sayın Şilili bebiş Nicolas Jaar 28 Mart’ta (sanırım bana doğumgünü hediyesi olarak- AYNEN) “Cenizas” isimli bir albüm yayınlamış. Kendisi izolasyon süresince negatifliğe kapılmamaya çalıştığı halde bunu pek başaramamış ve demiş ki o halde kendi içime bir döneyim (bkz. videodaki görsel). Sinirini, hüznünü varoluşçu bir yaklaşımla harmanlayıp kulaklarımızın pasını silmeye gelmiş. Aşağıdaki videodan albümü dinleyebilirsiniz.

Hayat çok zor çünkü çok yakışıklıyım

Norveç’ten deneysel selam getirdim

Son üç senedir sessiz olan Norveçli bebişlerimiz Jaga Jazzist sonunda aramıza döndü, yeni albümleri “Pyramid” bizlerle.  Sadece iki haftada İsveç’e komşu bir orman stüdyosunda (?) kaydetmişler ve yanlarında grubun dışından biri, bir prodüktör olmaksızın kendi başlarına ürettikleri ilk albümmüş. Dediklerine göre albüm içinde Japon synthesizercı Isao Tomita’dan, Fela Kuti’ciğimize kadar gönderilen selamlar mevcutmuş. O halde albümün parçalarından biri olan “Spiral Era”yı iyi dinlemeler dileyerek şöyle bırakıyorum:

 

www.thewickedsound.com-Jaga-Jazzist-Pyramid

Naber? Biz Norveçliyiz. Ülkemizde aylık ortalama 19.000 TL kazanmak mümkün.

Göklerden gelen bir emir vardır

Mini dizinin adı: Good Omens

Yapım yılı: 2019

Yaratıcısı: Neil Gaiman, Terry Pratchett

Oyuncular: David Tennant, Michael Sheen, Adria Arjona, Jack Whitehall, Sam Taylor Buck, sesiyle Frances McDormand, Michael McKean, Miranda Richardson, Jon Hamm

İki tur döndürdüğüm ve yine de tadına doyamadığım, zeka ve ironiyle bezeli bu tatlış ve aynı zamanda karanlık mini diziyi ballandıra ballandıra anlatmak isterim. Ben Neil Gaiman’ın Instagram hesabı sayesinde bu diziden haberdar olduktan sonra başrollerde David Tennant ve Michael Sheen’in olduğunu da öğrenince ikinci kez düşünmeden “Sar abi sar” deyip hemen izlemiştim. Ev arkadaşım içinde bulunduğumuz karantina döneminde Amazon Prime almış, oradaki dizilere şöyle bir bakarken yeniden gözüme ilişince neden bu keyfi bir kez daha yaşamayayım dedim ve tekrar başladım. Peki nedir bu Good Omens denilen mini dizi ve neden daha önce yazmadım (çünkü üşendim)?

EP_6_Day_70_0153.ARW

İblisliğimizi, melekliğimizi yaparız ama dondurmamızı da yeriz

Okumaya devam et “Göklerden gelen bir emir vardır”

Amerikan Saykoculuğu Dosyası Bölüm 4- Liberalizm, Kaplanlar ve Redneckçilik

Belgeselin adı: Tiger King: Murder, Mayhem and Madness

Yapım yılı: 2020

Yönetmenleri: Rebecca Chaiklin, Eric Goode

Biliyorsunuz Netflix’te bir yapım çıkıyor ve dünya nedense bir anda buna boğuluyor. Her yerde karşınıza o yapım çıkıyor, her köşeden bucaktan reklamı yapılıyor. Her şeyin iyice bokunun çıktığı bugünlerde şimdi de karşımızda sürekli tek bir şey var: Tiger King.

Koronavirüs salgını sebebiyle evlerimizden dışarı adım atamadığımız, kendimizi geliştirip Netflix izlemenin anayasaya eklendiği şu günlerde Netflix tüm dünyayı Amerikan saykoculuğuna boğayım demiş belli ki. Ortalığı ayağa kaldıran, sosyal medyanın her mecrasında kendini gösteren bu Tiger King ne ola ki?

intro-1585224902

Kaplanım şekil, önümden çekil diyen Joe Exotic

Okumaya devam et “Amerikan Saykoculuğu Dosyası Bölüm 4- Liberalizm, Kaplanlar ve Redneckçilik”

Amerikan Saykoculuğu Dosyası Bölüm 3- Anam anam Munchausen by Proxy anam

Belgeselin adı: Mommy Dead and Dearest

Yapım yılı: 2017

Yönetmeni: Erin Lee Carr

Benim bu belgeseli izlemem aslında başlıkta da yer alan “Munchausen by Proxy” isimli sendromu “Sharp Objects” isimli mini diziden öğrenmemle oldu. Tüyleri diken diken eden bir dizi olan “Sharp Objects” etkileyici olsa da bu belgeselin gerçekliği ile karşılaşınca işler epey değişti. Yine Amerika’nın güzideliğini ortaya koyacak bir olayla karşınızdayım.

Kanser, müsküler distrofi ve daha nice hastalıktan çeken; tekerlekli sandalyeye, sürekli hastane ziyaretlerine ve ilaçlara mahkum, yaşına göre çok daha küçük birinin zekasına sahip ama hep gülümseyen, hayaller kuran, Disney yapımlarına düşkün bir kız çocuğu olan Gypsy Rose ile hayatını ona adamış fedakar bir anne olan Dee Dee. Üstelik bu anne ve kız kasırgaya maruziyetleri sonrası hayatta kalmış ancak evlerini kaybetmiş olan bir ikili.

9bc87475-18c6-41ad-8a76-8a7667ab2dec

Katrina Kasırgası mağduru olan Dee Dee ve Gypsy Rose’a ev inşa eden Habitat For Humanity gönüllüleri ile anne-kızımız

Hayat sanki bu ikiliye vurmuş da vurmuş, asla acımamış. Ama onlar hiç yıkılmamışlar, hala gülümsemeye ve yarınlara inanmaya devam ediyorlar. Hayatlarını en baştan inşa ediyorlar, tutunuyorlar, hatta öyle bir tutunuyorlar ki etraflarındaki herkes onları çok seviyor ve onlara hayran. Annesi Gypsy’nin, Gypsy de annesinin varlığına müteşekkir; hatta annesinin en yakın arkadaşı olduğunu söylüyor.

624c3f90-480d-4cec-8ddc-bee94717d2f8

Gypsy ve Dee Dee her şeye rağmen mutlular be (ACABA?)-1

Okumaya devam et “Amerikan Saykoculuğu Dosyası Bölüm 3- Anam anam Munchausen by Proxy anam”

No water in the water fountain*

İnternet bir süredir çöplük haline gelmiş durumda. Herkes bir şeyler yüklüyor ve bu çöplük gittikçe daha da büyüyor. Siksok birçok içerik olduğu kadar bulmaya değer içerikler de var. 2019 yılının bu son gününde kendi adıma denk geldiğim için çok sevindiğim ve esasında berbat olan bir konuyu muhteşem bir şekilde işlediğini düşündüğüm bir podcast’ten bahsetmek isterim: Mothers of Invention.

image

Mary Robinson ve Maeve Higgins kankalarım

Berbat olan konumuz iklim krizi ve adaletsizliği. Araştırılmaya, öğrenilmeye başlandığında kendinizi dipsiz çukurlarda çaresiz bulacağınız bir konu çünkü çoktan başladı, çok yıkıcı etkilere sahip ve alınan önlemler oldukça az olduğu gibi, yeterli önlemler alındığında da  meyveleri kısa sürede alınamayacak bir konu. Anlayacağınız, biz ve bizden önceki nesiller bu gezegenin içine sıçtı ve sıkıntısını biz ve bizden sonraki nesiller çekecek. Tabii işin içine başka adaletsizlikler de giriyor, mesela sanayi devriminden sonra bugünkü duruma gelişimize maalesef dev katkıları olan Avrupa ülkeleri, Amerika gibi ülkeler ile sorumluluğu listede en altlarda olan fakir ülkeler sonuçları aynı şekilde görmüyor. İşin içinde çokça tartışmalı nokta var ve düşündükçe kafayı sıyırtıyor, NEDEN DURUYORUZ LAN diye sokaklarda çıplak koşası geliyor (çıplak koşmak için bahaneye ihtiyacım yok).

Geliyorum podcaste. Bu ağır konuyu sadece iki kişi hem hafifleterek hem de ilham verici bir biçimde işleyebilir: İrlanda’nın ilk kadın başkanı, iklim adaleti aktivisti Mary Robinson ve ciddi konuları mizahla harmanlamayı iyi bilen İrlandalı komedyen ve yazar Maeve Higgins. Diyorlar ki: İklim değişikliği erkek eliyle yaratılmış bir problem- ve feminist bir çözümü var! Dünyanın bugünkü düzeninin oldukça büyük bir çoğunluğu erkekler tarafından yaratıldı ancak iklim değişikliği kadınları daha çok etkiliyor. Bu podcast de iklim değişikliği konusunda aksiyon alan, çözümler üreten ve savaşan ilham verici kadınları (ve bir erkeği) radarına alıyor. Politik figürlerden, tasarımcılara, bilim insanlarına birçok ülkeden kadını konuk ettikleri podcastleri akıl ve ilham dolu. Mary Robinson ile Maeve Higgins’in muhteşem aksanlarının yanında Mary Robinson’ın sabahlara kadar dinlenesi bir ses tonu var. Sığ bir yorum gibi olsa da bence bir podcast için oldukça önemli.

2019’un son tavsiyesi. Umarım bir gün Mary Robinson ile tanışırım, crush’ım oldun Mary!

*Podcast’in açılış şarkısı olan “Water Fountain”da geçen kısım- eğlenceli gibi olan ama sözleri iç yakan bir şarkı

Amerikan Saykoculuğu Dosyası Bölüm 2-70’lerde true crime’cılık ve akıl oyunları

Belgeselin adı: Abducted in Plain Sight

Yapım yılı: 2017

Yönetmeni: Skye Borgman

Netflix’e gömdüğüm bir önceki yazıdan sonra yine Netflix’te izlediğim bir yapım ile devam ediyor ve göt oluşumu devam ettiriyorum. Şimdi hadi hakkını verelim ama belgesel seçkisi güzel (yıllık “seçki” kelimesi kullanımımı böylelikle doldurdum). Geçen yıl Amerika cehaleti ve saykoculuğu üzerine bir dosya hazırlayacağımı iddia etmiştim ancak bu yazı ikincisi olduğuna göre pek de hazırlayamamışım sanki (Tebrikler?). Neyse.

Bu belgesel hayatımda izlediğim en acayip olaylardan birini anlatıyor. İnanılmaz bir hikaye ve hikayenin protagonisti olan Jan Broberg’in yaşadığı onca can yakıcı duruma rağmen bir şekilde bunlarla savaşabilmesi bence mucizevi. İzleme keyfini bozacak bir şey anlatmadan nasıl yazabilirim diye düşünüyorum ama içinden pek çıkamadım. Spoiler vermeden anlatabileceklerim şunlar: Bir pedofil Broberg ailesinin kızı Jan’a kafayı takıyor ancak hikayeyi bu kadar basit anlatabilmek imkansız çünkü hikayenin geçtiği ortam ve sene itibariyle arka planda gerçekten inanması güç olaylar oluyor. İşin içinde aşırı saftirik bir aile, neyi nasıl kotarabileceğini bilen bir pedofil, akılalmaz bir hikaye ile kandırılan küçük bir çocuk ve DEV ihmalkarlıklar var. Her şey göz göre göre oluyor ve her seferinde “Bu kadar değildir canım” diyerek bir sonrakinde daha ileri seviye bir mallıkla karşılaşıyorsunuz. Jan’in güçlülüğü ve affediciliği ise bence azizlik seviyesinde.

brobergs

Ebeveynler ve çocukları ile full artı full Broberg ailesi

Evlerden ırak bir Amerikan cehaleti ile dolup taşan bu belgesel Amerikan saykoculuğu dosyasına yüzde yüz yakışan nitelikleriyle ağızlara layık bir iç sıkıntısı ve çok sayıda şok unsuru sunuyor. Mutlaka izlenmeli diyerek yazımı sonlandırıyorum çünkü şu an anladığım kadarıyla belgeseli film anlatırcasına anlatmak daha zormuş. Ne desem spoiler olacak, konu zaten başlıbaşına uçmuş olduğu için izleyin işte. Bu Amerika’dan bir bok olmaz arkadaşlar, son sözüm bu.